KURUMSAL E-POSTALARIN DENETLENMESİ, BİLİŞİM SİSTEMİNE GİRME SUÇU, TÜRK CEZA KANUNU MADDE 243, HABERLEŞME GİZLİLİĞİNİN İHLAL EDİLMESİ, HUKUKA AYKIRI DELİL

Günümüzde kurumsal e-posta edinmek bir internet sitesi açmak kadar basit. Hatta çoğu durumda internet sitesi kurulumuyla birlikte gelen bir oluşum. Birçok şirket kendi çalışanlarına kurumsal e-posta hizmeti veriyor. Kurum içi yazışmaları, kurumsal belgeleri, şirket içi planlamaları, iletişimi kısacası bir çok şeyi bu kurumsal mail sistemi üzerinden sağlıyor. Peki işverenin, sağlamış olduğu bu kurumsal e-posta hizmeti üzerinde denetleme yetkisi var mı? Bu soruya cevabı YARGITAY 9.HUKUK DAİRESİ 2009/447 E. 2010/37516 K. sayılı kararıyla veriyor.

T.C.

YARGITAY

9. HUKUK DAİRESİ

2009/447

2010/37516

13.12.2010

ÖZET : Davacının iş akdine haklı nedenle son verilip verilmediği konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmaktadır. Davacının görevi gereği işverenin işlerini yürütmesi için kendisine verilen bilgisayar ve e-mail adreslerini kullanarak iş akdi daha önce feshedilen S. A. ile işle ilgili olmayan elektronik yazışmalar yaptığı, bu yazışmalar sırasında işverenin şahsına yönelik hakaret niteliğinde sözler sarf ettiği işyeri sırrı sayılabilecek konularda da yazışmalar yaptığı anlaşılmıştır. İşverenin kendisine ait bilgisayar ve e-mail adresleri ile bu adreslere gelen e-postaları her zaman denetleme yetkisi bulunmaktadır. Davacının ihbar ve kıdem tazminatı taleplerinin reddi gerekir.

DAVA : Davacı, kıdem ve ihbar tazminatı, fazla mesai, izin ile bayram tatili ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hâkimi N. Doğan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının yerinde olmaması nedeni ile reddine.

2-Temyiz nedenlerine göre davacının iş akdine haklı nedenle son verilip verilmediği konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmaktadır.

Davacı vekili dava dilekçesinde davacının davalıya ait işyerinde 20.3.1998-02.3.2002 tarihleri arasında teknisyen olarak çalıştığını, çalışmalarının SSK’ya bildirilmediğini, işverenden sigorta işlemlerinin yapılmasını ve geçmişe yönelik haklarını talep etmesi üzerine davalı işverenlikçe işten çıkarılmakla tehdit edilerek ve geçmişe yönelik alacağı ve hakkı olmadığı yönünde belge imzalatılmak istendiğini, ancak müvekkilinin bu belgeyi imzalamaması üzerine 2.3.2002 tarihinde işveren tarafından işten çıkarıldığını belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile diğer bazı işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde ve atamalardaki beyanlarında dava dilekçesindeki haksız fesih iddiasının gerçek dışı olduğunu, davacının internet üzerinden teknik bilgi ve servis işlerini yapabilmesi için kendisine tahsis edilen ve şifresi yalnızca kendisi tarafından bilinen mail adresinden internet üzerinden 3.kişilerle yaptığı mesaj ve haberleşme ile işyerini kötüleyici, firmayı ve işvereni zarara sokucu ve işyerinin sırlarını ifşa edici haberleşmeler yapmak suretiyle kötü niyetli ve işyerini zarara uğratıcı davranışlarda bulunduğunu, davacının ” H. C. hotmail com ” adresinden işveren yetkilisinin okuması için hakaret dolu metinler gönderdiğini, suç teşkil eden bu eylemleri nedeniyle C.Savcılığına ihbarda bulunulduğunu ve hakkında Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açıldığını, davacının işyerine karşı olumsuz eylemlerde bulunduğunu, işyerinin mahremiyetini internet aracılığı ile bozarak, sırlarını ifşa ettiğini. 3 gün üst üste işyerine gelmemesi üzerine iş akdinin feshedildiğini beyanla haksız davanın reddini talep etmiştir.

Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde ise, bahse konu maillerin davacı ile S. A. isimli kişi arasındaki tamamen haberleşme amacı ile yapıldığını, davalı işverenin hedef alınmadığını, yazıların işverene ulaştırılmasının amaçlanmadığını, kaldı ki internet aracılığıyla yapılan bu yazışmaların kişinin özel hayatı ile ilgili olduğunu, hukuki bakımdan korunması gerektiğini, davalının mail adresinin şifresini kırarak bu yazışmaları ele geçirdiğini bunların hukuka aykırı yollarla elde edildiğini ve hükme esas alınamayacağını belirtmiştir.

Mahkemece davalı tarafça davacı hakkında tanzim edilen 5 ve 6 Mart 2002 tarihli devamsızlık tutanakları sunulmasına rağmen fesih ihtarnamesinin ibraz edilip tanıklar dinletilerek tutanaklarının doğruluğunun teyit ettirilmediğini, SSK kayıtlarında davacının çıkışının 30 Nisan 2002 tarihinde yapıldığı, işverenin fesih hakkını 6 iş günü içinde kullanmadığı, davacının hakaret içerdiği iddia edilen mailleri sunmadığı ve bu hali ile işverenin haklı feshi somut olarak kanıtlayamadığı gerekçesi ile davacının kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.

Somut uyuşmazlıkta, dosya kapsamına göre davacının görevi gereği işverenin işlerini yürütmesi için kendisine verilen bilgisayar ve e-mail adreslerini kullanarak iş akdi daha önce feshedilen S. A. ile işle ilgili olmayan elektronik yazışmalar yaptığı, bu yazışmalar sırasında işverenin şahsına yönelik hakaret niteliğinde sözler sarf ettiği işyeri sırrı sayılabilecek konularda da yazışmalar yaptığı anlaşılmıştır.

İşverenin kendisine ait bilgisayar ve e-mail adresleri ile bu adreslere gelen e-postaları her zaman denetleme yetkisi bulunmaktadır. Davalı işverene ait bilgisayarları ve e-mail adreslerini özel yazışmalarda kullanıp işverene hakaret niteliğinde sözler sarf etmenin, işveren açısından 4857 sayılı Yasanın 25 II-b.maddesi uyarınca sataşma niteliğinde haklı fesih nedeni oluşturacağı anlaşılmakla davacının ihbar ve kıdem tazminatı taleplerinin reddi yerine yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Peki işverenin, işçinin kişisel e-posta hesabını denetleme yetkisi var mıdır? Kişisel e-posta hesabındaki yazışmaların, verilerin işçi aleyhine açılacak bir davada delil olarak geçerliliği var mıdır?

Bu hususta öncelikle bakmamız gereken husus TÜRK CEZA KANUNUDUR.

TÜRK CEZA KANUNU MADDE 136

Madde 136 – (1) Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

TÜRK CEZA KANUNU MADDE 243

Bilişim sistemine girme

(1) Bir bilişim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak giren ve orada kalmaya devam eden kimseye bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.

(2) Yukarıdaki fıkrada tanımlanan fiillerin bedeli karşılığı yararlanılabilen sistemler hakkında işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir.

(3) Bu fiil nedeniyle sistemin içerdiği veriler yok olur veya değişirse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

İnternet üzerindeki profiller gün geçtikçe kişiliğimizi daha da ifade etmekte ve kendimize oluşturduğumuz profiller gün geçtikçe daha fazla hukuki haklara sahip olmaktadırlar. Bu hususlar doğrultusunda bir kişinin şahsi e-posta hesabı kişiliği için ciddi bir önem arz etmektedir. Nihayetinde banka hesap bilgilerinden, eşiyle olan yazışmalarına, sağlık problemlerinden, internet geçmişine kadar her şeyi öğrenmek mümkündür. Türk Ceza Kanunu da yukarıdaki maddeler doğrultusunda bu konu hakkında gerekli önlemleri almıştır.

Bir başkasının kişisel e-posta hesabındaki yazışmaları hukuka aykırı şekilde ele geçirilip mahkemeye delil olarak sunulması durumunda ne olurun cevabını bize YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ 2015/9555 E. 2016/10731K. sayılı cevabıyla vermiş.

YARGITAY

12. Ceza Dairesi

Esas No        : 2015/9555          

Karar No      : 2016/10731

 

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan ve katılan vekili tarafından, sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii, katılan ve katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

1-Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan verilen beraat hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde:

Sanık ile katılanın evli iken aralarında görülen boşanma davası bulunduğu, sanığın, katılanın kullandığı iki farklı mail adresini ele geçirdiği, bu mail adreslerinde kayıtlı bulunan katılanın üçüncü kişilerle yaptığı yazışmaların çıktılarını alarak, katılanla aralarında görülen boşanma davasına delil olarak sunduğu olayda,

Katılanın üçüncü kişilerle yaptığı yazışmaların, sanık tarafından katılanla aralarında görülen boşanma davasına delil olarak vermesi biçimindeki eylemi, TCK’nın 132/2. maddesindeki haberleşmenin gizliliğini ihlal suçları kapsamında değerlendirilebilir ise de, görüşme ayrıntıları dökümünü üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, boşanma davasındaki iddiasını ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket etmediği anlaşılmakla, sanığın beraatine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan ve vekilinin, atılı suçun unsurlarının oluştuğuna ve mahkumiyet istemlerine ilişkin tüm temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, sanık hakkında beraat hükmü kurulurken, uygulanan kanun ve maddesinin gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 232/6. maddesine aykırı hareket edilmesi,

Kanuna aykırı olup, katılan ve vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususun aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının 1 numaralı bendinde yer alan “BERAATİNE,” ibaresinden önce gelmek üzere, hüküm fıkrasına “CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince” ibaresinin ilave edilmesi ve hüküm fıkrasındaki diğer hususların aynen bırakılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

 

2-Sanık hakkında sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz istemlerinin incelenmesine gelince:

Sanık ile katılanın evli iken aralarında görülen boşanma davası bulunduğu, sanığın, katılanın kullandığı iki farklı mail adresini ele geçirdiği, bu mail adreslerinde kayıtlı bulunan katılanın üçüncü kişilerle yaptığı yazışmaların çıktılarını alarak, katılanla aralarında görülen boşanma davasına delil olarak sunduğu olayda,

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin, atılı suçun unsurlarının oluşmadığına ve beraat istemine ilişkin sair, katılan ve vekilinin ise, sanık hakkında takdiri indirim hükümlerinin uygulanamayacağına ve alt sınırdan daha fazla uzaklaşılarak ceza verilmesi istemine ilişkin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanığın savunmasında, katılanla evli olduğu dönemde mail adreslerinin şifrelerini bilmesi nedeniyle mail adreslerine girdiğini, mail adreslerinin şifrelerini kırmadığı ve değiştirmediğini beyan ettiği, sanığın kullandığı bilgisayar üzerinde yapılan inceleme sonrası düzenlenen bilirkişi raporlarında da, sanığın, katılana ait mail adreslerine girdiğinin tespit edildiği, ancak üçüncü kişilerle yazışma yaptığına dair kayıtlara rastlanmadığının bildirildiği dikkate alındığında, sanığın aksi kanıtlanamayan savunmaları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, sanığın, katılana ait iki farklı mail adreslerine izinsiz olarak girme eyleminin sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçunu değil, TCK’nın 243/1.maddesinde düzenlenen bilişim sistemine girme suçunu oluşturduğu gözetilmeden suçun vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 22/06/2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Peki anayasa mahkemesine benzer bir olay gittiğinde, anayasa mahkemesi ne yapmış?

Anayasa Mahkemesinin 2013/4825 başvuru numaralı ve 24.03.2016 karar tarihli benzer bir olaya vermiş olduğu cevabı inceleyebilirsiniz

 

20160510-6.pdf erişimi için tıklayın


Yorum bırakın